Bu seçim yarışı komplo teorilerinin de yarışı oluyor, en popüler teori de “AKP-HDP ile anlaştı” teorisi. Seçim maratonu başladığından beri bu teorinin çeşitli türevleri üç dalga halinde geldi:
- HDP, AKP ile anlaştı, barajı geçemeyeceklerini bile bile seçime parti olarak katıldılar, zira vekillikleri AKP’ye verip karşılığında özerklik ve başka şeyler alacaklar:
- HDP, AKP ile anlaştı, seçimden sonra Erdoğan’ın başkanlığını destekleyip karşılığından özerklik ve başka şeyler alacaklar
- HDP, AKP ile anlaştı, seçimden sonra AKP ile koalisyon kuracaklar, karşılığında özerklik ve başka şeyler alacaklar.
İlk iddia bunların arasında en absürt olanı idi. HDP, artık güvenilmezlikte bir dünya markası haline gelmiş bir hükümete, tamamen naif duygular sahip olduğu 35 vekilliği hediye edecek, bunun karşılığını da “inşallah bizi yarı yolda bırakmazlar” diye içinden dua ederek bekleyecekti. Bu teori, HDP seçim kampanyası başlar başlamaz tükendi, HDP o kadar hızlı bir şekilde kampanyaya başlamıştı ki, hiç de seçimi kaybetmeye niyetlenmiş bir parti gibi durmuyordu. İkinci iddia, Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı ile iki dakikada tükendi. Üçüncü iddia ise yine Demirtaş’ın “HDP, AKP ile en son koalisyon yapacak partidir” çıkışı ile etkisini kaybetti. Ayrıca, seçim sürecinde AKP ile HDP arasında yükselen gerilim de bu tür iddiaları kendiliğinden zayıflattı. Ancak muhtemelen gelecek üç hafta içinde 4. dalga da gelecektir.
Bu komplo teorilerinin neden yayıldıklarını, neden popülerleştiklerini iyi anlamak gerekiyor. Bu teorileri dolaşıma sokanların siyasi niyetlerinin irrasyonelliği üzerine daha önce yazmıştım. Ancak, burada daha önemli olan şey şu: bu teorilerin dolaşımda kalması, HDP’ye duyulan bir güvensizliği ifade ediyor. Nasıl bir güvensizlik, bunu iyi tahlil etmek lazım. Bu hissiyat, aşağıda tarif etmeye çalışacağım bir akıl yürütme zinciri sonucunda oluşuyor:
- HDP bir Kürt partisi.
- Kürtlerin talep ve çıkarları Türkiye’nin geri kalanının talep ve çıkarlarından farklı
Dolayısı ile
- Kürtler bu farklı talep ve çıkarlarını gerçekleştirmek için Türkiye’nin geri kalanının genel çıkarlarına aykırı hareket edebilir
Dolayısı ile
- HDP de bir Kürt partisi olduğu için bu çıkarlar doğrultusunda AKP ile anlaşabilir, bu sırada Türkiye’nin geri kalanı da çok zarar görebilir.
HDP’nin AKP ile anlaşacağını söyleyen bir çok insan oldu, benim çevremde de. Bu insanların çoğu Kürt düşmanı veya ırkçı değil, hatta milliyetçi bile değiller. Sadece çok temel bir ortak özellikleri var, Tayyip Erdoğan ve AKP’den sıtkı sıyrılmış durumdalar ve Türkiye’nin bu iktidar altında özgürlükler ve demokrasiden daha da uzaklaşıp bir diktatörlüğe evrilmesinden çok endişeliler.
Bu insanların bu komplo teorilerine prim vermeleri, aslında 1 ve 2 numaralı varsayımları kabul etmelerinden kaynaklanıyor. Yani, HDP’nin Kürt partisi olduğunu ve Kürtlerin Türkiye’nin geri kalanından farklı çıkarları olduğunu düşünürseniz, 3 ve 4 numaralı sonuçlara ulaşmanız için sizin HDP düşmanı olmanıza gerek de yok. Bu insanların birçoğu diyor ki, “evet ben Kürtlerin bu ülkede ezildiğini biliyorum, haklılar da, ama şu an öyle bir konjektürdeyiz ki maalesef ben diktatörlük riskini alamam”.
Dolayısı ile, HDP’nin AKP ile anlaşacağı komplo teorisinin yayılmasına yol açan en önemli şeyler 1 ve 2 nolu varsayımlar. Bunlar ne derece doğru, ne derece yanlış, bunu göstermek gerekiyor:
Öncelikle, HDP’nin bir Kürt partisi olup olmadığını tartışalım. HDP bir Kürt partisi olsa mı daha iyi olurdu, olmasa mı, normatif sorusundan bağımsız bir soru bu, nesnel gerçeklikle ilgili betimleyici bir soru: Bir partinin bir etnik parti olması ne demektir? Donna Lee Van Cott, Cambridge University Press’ten 2011’de çıkan From Movements to Parties in Latin America. The Evolution of Ethnic Politics isimli kitabında etnik partileri şöyle tanımlıyor: “Etnik parti, liderlik kadrolarının ve üyelerinin çoğunluğunun kendilerini azınlıkta olan bir etnik gruba ait gördüğü ve seçim politikaları etnik ve kültürel bir doğaya sahip talep ve programlardan oluşan, yerel ve ulusal seçimlere katılabilen bir partidir.”
Bugün HDP’ye baktığınız zaman ise bu tablodan tamamen farklı bir resim karşımıza çıkıyor. HDP’nin yönetim kadroları Türkiye’deki çeşitliliği ve çoğulluğu yansıtan heterojen bir yapıya sahip. Eş Başkanların biri Türk, biri Kürt. Vekil adayları arasında 50’nin üzerinde Alevi var, yarısından fazlası Kürt değil, kadın erkek oranı yarı yarıya. Bunun dışında MYK üyelerinin, parti meclisi üyelerinin demografisi Türkiye’yi büyük ölçüde yansıtıyor, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir yönetim kadrosu görmüyoruz burada. Şafiiler, Hanefiler, Aleviler, Ezidiler, Hıristiyanlar, Çerkezler, Ermeniler, Kürtler, Zazalar, Türkler var. Sosyalist hareketin temsilcileri her yerde. Yani, HDP bir toplumsal hareketler koalisyonu. 30 yıllık Kürt hareketinin, 60 yıllık sosyalist hareketin, feminist hareketin, ekolojist hareketin temsilcileri var partinin yönetiminde. HDP bu toplumsal hareketlerin bir ortak ürünü.
2 numaralı varsayıma gelince: Kürt hareketi uzun bir süredir kendi siyasi projelerinin Türkiye’ye ve Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik olduğunu ısrarla söylüyor. Dolayısı ile 2 numaralı varsayımın doğru olmadığını defalarca anlatmaya çalışıyor, “Kürtlerin talep ve çıkarları Türkiye’nin geri kalanının talep ve çıkarlarından farklı olmadığını” göstermeye çalışıyorlar. Buna inanmakta tereddüt ediyor Türkiye’de geniş bir kesim, inanmaları ve güven duymaları da zaman alacak, ama bu olacak. HDP’nin meclise sunduğu önergelerin ancak çok ufak bir kısmının Kürt meselesi ile ilgili olduğunu bilmek yardımcı olacaktır. Ancak, asıl 1 numaralı varsayım konusunda kamuoyunun acilen bilgilendirilmesi gerekiyor, zira bu ideolojik değil olgusal, nesnel bir gerçeklik: HDP bir Kürt partisi değil. Yukarıdaki etnik parti tanımına göre ve HDP kadrolarının yapısına göre, HDP etnik temelde siyaset yapan bir Kürt partisi, değil. Böyle de olabilirdi, olmayabilirdi de, iyi veya kötü anlamında demiyorum. Sadece, değil.
Burada söylemek istediğim şey şu: HDP siyasetinin önceliği olarak Kürtlerin tekil çıkarlarını alan bir parti değil. HDP’nin Kürtlerin bazı çıkarları için AKP’nin otoriterleşmesine izin vermesi “yapısal olarak mümkün değil”. AKP’nin “Kürtlerin sırtını sıvazlayarak” bir yandan daha da otoriterleşmesi önce ve en sert olarak Alevileri, sosyalistleri, çevrecileri, kadınları, LGBTİ’leri vuracaktır. Bu gruplar HDP’nin kurucu bileşenleridir, yöneticileridir, karar alıcılarıdır. Kaldı ki Kürt hareketinin yönetici kadroları asıl olarak sosyalistler, Aleviler, kadınlardan oluşmakta ve otoriterleşmeye herkesden fazla karşı koymakla beraber, hadi diyelim ki, varsayalım ki Kürt hareketi HDP üzerinden böyle bir şey yapmaya kalkıştı. HDP’nin MYK’sındaki, PM’sindeki Alevilerin, sosyalistlerin, kadınların, çevrecilerin, LGBTİ’lerin böyle bir şeye izin vereceğini mi zannediyorsunuz? Bu Türkiye’nin sonu olmadan evvel, çok daha evvel, HDP’nin sonu olur. Böyle bir kararın alınmasının, AKP ile gizli komplo anlaşmalarının yapılmasının maddi bir temeli bulunmamaktadır. HDP tam da bu olasılığın tersi gerçekleşsin diye kurulan bir ittifaktır.
HDP hakkındaki bu gerçekliklerin bilinmemesi halkın kafasında soru işaretleri yaratıyor, komplo teorilerinin dolaşımına da uygun bir atmosfer yaratıyor. Bilinmelidir ki HDP, kendi yapısı gereği, AKP’yle anlaşamaz, AKP’ye otoriterleşme kapısını açamaz, açmaz. Bunun çok tarihsel, nesnel sebepleri vardır. HDP hakkındaki iddiaları bu çerçevede değerlendirmekte fayda vardır.
@yorukerdem